Kısa Hikayeler

 

Mutluluk kara bir buz parçası mıydı elimizi her attığımızda buharlaşıp kaybolan. Güneşin erkenden gözlerini açtığı ve geç yumduğu günlerde şehirde yaşam oldukça yavan bir ekmeğin bölündükçe dağılan parçaları gibi tozlarından var olmuştu. Sahi ya gözlerinden yaş gelmesi ne kadar da anlamlı ve değerliydi de bizler bizleri yatıştırmak için beyhude yere çırpınıp duruyorduk. Aşk mesela hem mutlu eder hem kedere boğardı. Anlamsız cümlelerinden anlamlar çıkartan sevgili, belki de diğer kalbin uykularını bile bölmüyordu. Yere düşürdüğüm gelinciğimi yerden alırken yaprakları bir bir dağılıyordu da ben sadece bakıyordum süzülüşüne kırmızı bir yaprağın. Mavi sularında bir tekne olmak kadar özgür başka ne vardı ki? Belki nefes almak da denizler kadar huzur verebilirdi ama yanımızda kimler vardı bu oldukça önemliydi.

Bütün bu kargaşadan uzak hayaller, bir küçük ev, minik bir radyo, denize yakın bir orman içinde. Her gün o nemli ve tuzlu kokusu rüzgarın, ağaçların ve denizin. Mutluluğu aramak nafile bir çabaydı. Mesela artık her şeye, herkese yarın yanımda olmazsa diye yaklaşmaya başladım. Ne kırgınlık ne kızgınlık kaldı içimde. Yüzümü güneşe döndükçe çillerim de çıkıyor 'ama' yok hayır bu 'ama' artık bu cümlede yer almamalı. Amalar ile ya öyle olsaydılar artık çok uzak, bir martı kadar telaşlı. Söylenilen sözler bir bulut, gerekirse yağmur yağıyor. Kızdıkça gök gürlüyor ama etkilemiyor yine de gelinciği. Narin fakat huzurlu.

......*

Göksu Kabadayı


(*Devam edebilir)

Comments

Popular posts from this blog

Kısa Hikayeler

Unintentional love

Başlıksız Şiirler