Kısa Hikayeler

 

Bir masaldı, o her şeyi sığdırmaya çalıştığımız kocaman hayatlarımız. Günlerdi, her birinde yüzümüzü güneşe bile çevirmeden yaşadığımız. Acılar çektiğimiz ama bir kayısı ağacı kadar güçlü ve bir o kadar da yorgun beklediğimiz. Köklerimize kıpırdarsam canım daha çok yanacak dedikten sonra evlere hapsolduğumuz. Bir başka deyişle hayatın yorgunluğunun ağır bastığı günlerimizde nefes almak bile zor geliyorken kendimizden vazgeçtiğimiz, solgun yapraklar gibiydik. Nedense kimse için yaşamıyorum denilen bir daire çizmiştik. İçinde dolanırken, her merkezden uzaklaştığımızda derin bir kaygı duyduğumuz ve arkamıza bakmadan koşarak yine başlangıç noktasına döndüğümüz. Böyle değil miydi kendinden vazgeçişi insanların. Bir gün tüm heyecanı, tüm umutları ve hırsları ile tutunduğu o dalın, erik ağacı olduğunu anlayamadan yine düşüyordu lakin bu hırslara yenilmek dediğimiz konu değildi. Bu bilakis kendi menkıbemiz için yürüdüğümüz yoldaki hevesimizin gelip geçici olmasından kaynaklanıyordu. Sanki biri gelip zamanın tozlarını elimize döküyor biz de sadece yüzüne bakıyorduk, ne olduğunu anlamaya çalışarak.

Zamanın tozları...

Elimizde bir pusula bu yoldan mı yoksa diğerinden mi gitmeliyim diye düşünürken günler harcıyorduk. Kararsızlık mı daha yıkıcıydı yorgunluk mu bilemiyorduk. Bilemeyen bu 'biz' kimdi mesela da kararsız olduğumuzu iddia edebiliyordu böyle özgürce. Pek yakın bir renk değildi diye düşündüm birkaç saniye. Doğruydu düşünsene bir martısın o masmavi gökyüzüne bakıyor ama kanatlarını açıp da süzülemiyorsun bile. Ah ne kader. Kimisi kader derdi kimisi hadi canım sen de. Şimdi bunun bir önemi yoktu. Yalnız istek ve hayal belki bir de gelecek üçlüsü yön verirken bizlere ne karar ne kararsızlık ışıkları kapatabilirdi. Sadece sen, hala hayal edebilen ve bu cümleleri okuyan. Sen varsın. Umutsuzluğu göğsünde hissettiğin her an dön ve bir daha oku. Elbette üzüleceğiz, kırılacağız, kızacağız bu çok normal. Bir çiçeğe bugün neden açmadın diye sormak kadar akıl almaz olurdu mimiklerimizi kullanmamak veyahut bir taşı elimizde tutup ona neden aynı acıları, olayları tekrar tekrar yaşıyorum diye sormak. Belki sıra kendini dinleme vaktidir. 

Unutma, gülümsemek için her zaman vakit var.


Göksu Kabadayı


Comments

Popular posts from this blog

Kısa Hikayeler

Unintentional love

Başlıksız Şiirler