Kısa Hikayeler

 

Nasıl böyle olmuştuk, her şeye bağıran, öfkelenen karşımızdaki kişiyi dinlemeyen. Düşüncelerimizi kabul ettirmek için bu uğraşımız nedendi? Mesela aile ne demekti artık. Gerçekten de zaman geçtikçe uzaklaşıyor muydu aileler birbirinden. Yeni bir yüzyıl yeni bir hayat mı demekti. Nasıl bu kadar candandı dış dünya ve nasıl bu kadar öfkeliydi bana, hayata belki de dünyadaki her şeye masanın üzerinde duran fotoğraflar. Atlas ne güzel kelimeydi öyle. Bir kağıt parçası olarak anlaşılan bir sözcük bile söylenişle nasıl bu kadar güzelleşiyordu. Yazmak sadece konuşmak demek değildi ya neydi. Gözlerinde dem, ellerinde beyaz çizgiler olan insanlar canın sağ olsun diyorken insanın en yanı, başı uçuşan perdelerdi bir mayıs akşamı rüzgarsız bir gecede pencere önü çiçeklerinin bakışlarına karışan. Aşk, her yazıda gözüme takılan sesli okurken bir yazıyı, hissettiğim o garip duyguydu hep paylaşmak istediğim. Bir kişiyi sevmek demek de neydi, elbette noktalar kullanmak isteyip de virgüllerle bağlanan cümlelerim bitip tükenmez bu düşüncelerim ile çözmeye çalıştığımız düğümlerdi deniz kenarında oturup yosunlara gözlerimiz dalarken. Uzunca cümlelerdi de dilimiz sürçüyordu her seferinde biz de müzik diniliyorduk. Dudaklarımızın kenarı kurumuştu rüzgardı sebebi sanırım. Artık hayal gerçeğe bağlanmaktan yorulmuştu. Süveydasında kaybolmaktan korkuyordu insanlar. Hayır süveydası yoksa korkmalıydı oysa. Bazıları düşünmezdi bile ben ise tuzu ölçmeden ekleyenlerdendim yemeğe hatta zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan öyle derin öyle yalnız öyle sade. Neyse ki dediğim zamanlar ne zaman gelecekti düşlerim yorgun zaman dar kalbim çarpıyorken bırakmak tükenmek demekse, bir lamba buğusunda yürümemek için sebep yoktu. Gözlüksüz sokak ışıklarına bakmak, saçlarını tuzlu rüzgarla savurmak ve sonsuza kadar nefes almak gün ışımadan önce kalbi konuşanların belki de son talebiydi.

-Bak güneş doğuyor. 

+Elbette her zaman bu olur.

-Ama uyurken nasıl göreceğiz?

+Bazen görmek yetmez, düşlemek her şeydir.

-Ya düşlemekten yorulursak?

+İşte o zaman hayat beş harfli bir kelime olur bizim için. Anlamını aramadığımız, her gün işe gidip geldiğimiz ama hiç gülmediğimiz sohbet ederken.

-Doğru hayat üç harf tek kelime ama bunu sadece sen...


Göksu Kabadayı

Comments

Popular posts from this blog

Kısa Hikayeler

Unintentional love

Başlıksız Şiirler